“Kadınlar yirmili yaşlarına gelmeden önce bin kez ölmüşlerdir. Şu ya da bu yöne gitmişler ve engellenmişlerdir. Engellenmiş umutları ve düşleri de vardır. Aksini söyleyen biri, hâlâ uykudadır.” (s.400)
-Clarissa P. Estes, Kurtlarla Koşan Kadınlar
↪️ Kitaplar&Vahşi Kadınlar bölümünü dinlemek için başlat tuşuna basabilirsiniz!👂🏻✨
Kovboy Kızlar da Hüzünlenir’den herkese koOocaman bir merhaba! Nasılsınız?🎉 Bu hafta bültende okuduğum kitaplardan yola çıkarak ‘Kadın & Edebiyat’ hakkında konuşalım istiyorum.
Üzerindeki kıyafet o kadar eskiydi ki, bir gömlekten daha çok bir şiire, bir düşünceye benziyordu.
Lise ikiye giderken Janet Fitch’in, “Beyaz Zakkum” adlı kitabını okumuştum. Kitap o zamana kadar okuduğum ve beni en çok etkileyen roman olmuştu.
Şair Ingrid’in güçlü, zeki ve bir o kadar güzel olmasından çok etkilenmiştim. Sanki kızına söylediği çoğu cümle benim hayatıma da bir cevap oluyordu. Astrid’de, zihnimde güçlü bir yer bulmuştu. Annesinden bahsederken, “Ona bir ok saplanmış olsaydı, oku çıkarmaz üstelik bunun hakkında bir şiir yazardı.” gibi bir cümle kuruyordu. Kitabın o yoğun, karanlık ve büyülü atmosferini hala biraz hatırlıyorum.
“Şiirler yüreğinde yer etmeli. Kemiklerindeki iliğe dönüşmeli. Tıpkı sudaki flüorit gibi, dünyanın ruhunu yavaş yavaş çürütmesine karşı korumalı."
Üstelik üniversiteye başladığım ilk yıl beyaz zakkum çiceğini dövme olarak yaptırmıştım. Yani epey vurulmuşum!
Bir kadının bir tek temiz yaşantısı olması gerektiği oysa bir erkeğin biri temiz, öteki kirli iki yaşantısı olabileceği gerçeği beni çileden çıkarıyordu. — Sylvia Plath Sırça Fanus
Bugüne kadar okuduğum kadın yazarların kitapları beni çoğu zaman tam on ikiden vurdu. Bu isabetli okların sebeplerinden biri eserlerinde değindikleri dertlerin ben de de açık bir yara olduğunu görmem, hissetmem ve bilmem. Ki ortak acıların bizi anlaşılır kıldığını, yakınlaştırdığını düşünüyorum.
Aklıma Midsommar filminde başrol oyuncusu ağlarken diğer kadınların yanına gelerek onu sakinleştirmek yerine, birlikte ağladıkları sahne geldi. Konuşmadan, “seni görüyorum, seni hissediyorum acını paylaşıyoruz.” demişlerdi.
Sanırım şunu da söylemeden geçmek istemiyorum. Selen adlı bir ebeden “rahim atölyesi” diye bir ders almıştım ve orada Selen hanım bir araştırmadan bahsetmişti. Şöyle ki; Kaç ya da savaş durumuyla karşı karşıya gelindiğinde, erkekler yalnızken verdiği kararı topluluk halindeyken de aynı tepki üzerinden verirken, kadınların tek başına verdikleri tepkiyle birlikteyken verdikleri tepki aynı olmuyormuş. Kadınlar diğer kadınlarla birlikte bir zorlukla savaştıklarında bu birlikten zevk ve mutluluk duyarak direniyorlarmış. Ben bundan çok etkilendim.
O zaman direniş demişken edebiyattan devam edelim.
Kadınlar Rüyalar Ejderhalar 🐲
“Le Guin bizimle rüyaların diliyle konuşur, kadınların ve ejderhaların öykülerini anlatır. Henüz gerçek olmamış öykülerdir bunlar.”
Ursula K. Le Guin’le tanışmam Metis Yayınları’ndan çıkan “Kadınlar Rüyalar Ejderhalar” seçkisiyle gerçekleşti. Tekrar tekrar okunabilecek, muazzam bir derleme olduğunu söyleyebilirim. “Amerikalılar Ejderhalardan Neden Korkar?” ve “Çuval Kuramı ve Kurgu” benim favorilerim arasında.
Kitabın her yerinde notlarım, işaretlediğim sayfalar var. Uzay gemisindeki bilge kocakarıya hayran olmamak elde değil.
“Kültürün doğuşu ve gelişimi sokmaya, parçalamaya, öldürmeye yarayan uzun ve sert aletlerin kullanımıyla açıklandığı müddetçe, kendime orada ne pay görebilmiş ne de istemiştim. (“Kadın Freud’un sandığı gibi uygarlıktan değil, uygarlığa sadakatten yoksundur.” der Lillian Smith.)
Lavinia
Ursula Le Guin, Vergilius tarafından yazılan Aeneas Destanı’nda, Aeneas’ın eşi Lavinia’nın belirgin bir rolü ve sesi olmamasından dolayı epik şiirin son altı cildine dayanarak bu romanı yazmış.
“Annem deliydi, ben değildim. Babam yaşlıydı ben gençtim. Spartalı Helen gibi bir savaşa neden oldum. O, onu isteyen erkeklerin kendisini almasına izin vererek savaşa neden olmuştu. Ben ise alınıp verilmeyi kabul etmediğim, kendi erkeğimi ve kaderimi kendim seçtiğim için savaşa neden oldum.”
Bu eserde bizde bir destanı bir kadının gözlerinden görüp, duyuyor ve yaşıyoruz. Savaşın doğasını, erkek-egemen toplumu, değerleri Lavinia ile beraber sorguluyoruz.
“Ama kimse onu dinlemiyordu. Üzerindeki lanetti bu, hakikati görecek, bunu söyleyecek, ama kimse onu duymayacaktı. Erkeklerden ziyade kadınların üzerindeki bir lanettir bu. Erkekler hakikatin kendilerine ait olmasını, kendi keşifleri, kendi mülkleri olmasını ister.”
Mülksüzler
Le Guin’in ikircikli romanı anarşizm ve kapitalizmin tüm yönleriyle anlatıldığı Mülksüzler hakkında daha önce bir yazı yazmıştım. Unutmadığım cümleleri zihnimde hala dönüyor. Burada da yer vermek istedim.
“Shevek bu adamlardaki kişisel olmayan ve çok derine inen bir düşmanlığa dokunduğunu gördü. Görünüşe göre onlar da gemideki masalar gibi bir kadın, bastırılmış, susturulmuş, hayvanlaştırılmış bir kadın, kafeste bir öfke içeriyorlardı. Onları kızdırmaya hakkı yoktu. Sahip olma dışında bir ilişki bilmiyorlardı. Sahipliydiler. ”
Kelebekler Zamanı 🦋
“Onlar dünyaya meydan okumaları gerektiğini neredeyse başından beri biliyorlardı.”
Julia Alvarez “Kelebekler Zamanı” eserinde “tanrılaştırma hevesi” gütmeden gerçek bir kahramanlık hikayesi anlatıyor. Dominik’te 1930’dan, 1961’e kadar hüküm süren diktatör Trujillo’ya karşı mücadele veren, Mirabal Kardeşler’in hayatlarını, mücadelelerini hikayeleştiriyor.
“Benim kızım hapsolduğu kafeste sorgulamadan itaat etmeyi öğrenmeyecekti.”
Bu hikayenin herkese ilham olacağını düşünüyorum.
“Böyle, bu kadar kolay oluyormuş demek ki. Küçük küçük şeylere boğun eğiyorsun; sonra bir bakıyorsun ki onun hükümetine hizmet ediyorsun, bir bakıyorsun ki onun törenlerinde rap rap yürüyorsun, bir bakıyorsun ki yatağındasın.”
Zamanın Kıyısındaki Kadın ⌛️
Marge Piercy çağdaş edebiyatın en güçlü feminist kalemlerinden biri olarak ifade ediliyor ve Zamanın Kıyısındaki Kadın en güçlü yapıtı olarak siyasi bir bilimkurgu. Çarpıcı, ürkütücü ve gerçekçi. Umudu barındırmayı da ihmal etmiyor.
"Zalimlerden esirgeyeceğin bir şey her zaman vardır; bağlılığın, inancın, işbirliğin. Hiç de eşit olmayan güce karşı bile bazen mücadele edecek bir yol bulunabilir ya da zorla ortaya çıkarılabilir. Senin zamanında birçok güçsüz insan mücadele etme yolları buldu. En sonunda bir güç hâline geldiler."
Kitapta benim hala unutamadığım şeylerden biri; belirli dönemlerde insanların isimlerini kendilerinin seçmesi. Bunun keyifli ve özgürleştirici olduğunu düşünüyorum.
Bu Benim Kanım 🩸
“19. yüzyılda yaşayan antropolog Salomon Reinach’a göre, “Tabuların genel nedeni tehlike karşısında duyulan korkudur.”
Regli olmak! Tüm toplumların büyük tabusu, kadınların laneti! Elise Thiebaut, “Bu Benim Kadım”da adet kanının gizli gerçeklerini gözler önüne sererek oldukça kapsamlı- geçmişe, günümüze ve geleceğe uzanan- bir eser sunuyor.
“Sonunda bir gün erkeklerin kendi yokluklarında örgütlenmesiyle ve -genel olarak avda, savaşta, şiddetle- fışkıran kanın, bacaklarının arasından düzenli olarak akan kana üstün gelmesiyle onları bitirdiğini keşfeden kadınların büyük bir şaşkınlık yaşadıklarını tahmin ediyorum.”
Kitabın arka kapağından bir cümle ile;
“Menstrüel devrim, ne olursa olsun, yaşanmaya devam ediyor. Ve büyük ihtimalle bu, hem kanlı hem de barışçıl ilk devrim olacak.”
Tom Robbins 🧚
Taa daa! Evet işte yine yeniden Tom Robbins. Neden mi? Şöyle söyleyeyim Tom Robbins’in eserleri ilk yayınlanmaya başladığında -kadına yaklaşımı, anlayışı ve kavrayışı nedeniyle- onu kadın sanmışlar. Ve Tom Robbins’in okuduğum her eserinde ben inanılmaz şeyler öğrenmeye devam ediyorum.
Bir önceki kitapta (Bu Benim Kanım) ayın döngülerine uyumlanarak regli olan kadınlar hakkında bir yazı var. Bu olasılığı Robbins’te Ağaçkakan romanında kapsamlı bir şekilde işliyor.
“Erkeklerin başvurduğu çarelerden biri de erkek egemen dinler oluşturmak ve şovun prodüktörü rolünü bir baba figürüne vermekti, oysa daha işin en başında evrenin oluşumunu sağlayan reisler dişiydi. O kıskanç ve kaygılı erkekler Büyük Tanrıçayı şutlamakla kalmayıp, binlerce yılı ve milyarlarca doları onun var olduğunu gizlemek için harcadılar.” - Sıska Bacaklar
Mistik Kraliçe 👑
Bir Feri’nin Hatıra Defteri
🗓️29.11.18 ⏰20:14
İnsan özünden çıkmalı bence yolculuğa, kendini keşfettikçe dünyayıda keşfeder insan. Onların diktiği ruhsuz binalardan bahsetmiyorum, eğlence yerlerinden, yapaylıklarından söz etmiyorum. Doğanın kutsallığı aslolan.
Lale Müldür’ün Halle Leyla derlemesinde, “varoluşla kuramın karşılaşma hali” bölümünden itibaren “KADIN” kelimesiyle cebelleşiyoruz.
Kadınlar ve Ataerkil Sistem, Kadın Nedir? Öteki Olarak Kadın, Sonsuz Değişkenliğin Kadını / İdeal Kadın… son sayfaya kadar çeşitli soruların/sorunların üzerine eğiliyor Müldür.
“GERÇEK KADIN NEDİR?”
“Kadın benim için, entelektüel planda geri kalmayı seçmiş ve tıpkı deliler gibi susturulmuş, sessizleştirilmiş birisidir. Hatta ilkel bir kabile kadına “konuşmaması gereken bir ırk” olarak bakar. Bu tıpkı toplumun akıl hastanelerinde bütün kurtulmak istediği ya da kendini korumak istediği kişileri organize etmesine benzer. Çünkü bir deli ya da bir kadın toplumun dinlemek istemediği bir bireydir. Böylelikle onların dayanılmaz, korkunç doğrularını anlatmasını engellemek ister.”
“Not: 21. yüzyılın kadınların yüzyılı olacağına inanıyorum.”
E bi’ kere şairler geleceği görür dedik, Müldür’e inanmamak elde değil. Bu hafta bazı okuduğum kadın yazarların eserlerine yer vermek istedim. Edebiyatta, sanatta ve hayatta kendi gerçekliğini yazan, yaratan ve yaşayan, hakikati gözler önüne seren cesur ruhlara, kadınlara, kız kardeşlerime çok teşekkür ederim. Yeryüzü bizim!
Kendi içinde, hayatında büyük küçük demeden devrim yaratan, savaşan asi, neşeli ruhlara ve olgunlaşmamış meyvelere selamlar olsun! Ay ışığında dans edelim mi?
Upss!
Bir de elinizde bir kadeh şarapla (opsiyonel), gözlerinizle yaşla izleyeceğiniz muazzam bir film önerisi:
Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi 🔥
Bahsettiğim kitaplar arasında okuduğunuz kitaplar varsa yorumlarda buluşabiliriz. Önerilerinizi de ekleyebilirsiniz!❤️🔥
Not: Kovboy Kızlar da Hüzünlenir için ilk defa ses kaydettim. Umarım beğenmişsinizdir.🧚🏻♀️
📸 Kovboy Kızlar da Hüzünlenir’in Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz.👀
kapak fotoğrafı: pinterest