Düşler&Düşüşler #1: Feronica’nın İkili Yaşamı
İçimdeki labirentte keşfe çıkacağım ve sevdiğim bir filmden alıntı yaparak başlayacağım.
- Hayatım boyunca aynı anda iki ayrı yerdeymişim gibi hissettim. Burada ve başka yerde. Anlatması zor.
La double vie de Véronique (1991) / Krzysztof Kieślowski
Hayatım Véronique'in hayatı gibi trajik bir sihre sahip mi bilmiyorum. Ben öldükten sonra sahnede tıpatıp bana benzeyen başka bir kadın belirir mi? Yoksa tanımadığım fakat derinden bağlı olduğum varlığın yok oluşu ile kadraj bana mı çevrilir hiçbir fikrim yok.
Böyle bir olasılık varsa eğer umarım hayat, hayatta kalanımıza karşı daha sürprizlerle dolu olur ve birimiz harika şeyler başarır. “Harika şeylerin” tanımı bizim için neyi ifade ederse artık.
Düşünmek istediğim bu yabancıdan ziyade buradan yola çıkarak içimdeki yabancı hakkında konuşmak. Hayatım boyunca olduğum yerlerden bambaşka yerleri hayal ettim, yaşayamadığım hayatların senaryolarını kurdum, içimde hep farklı benliklere sahip oldum.
Clarissa P. Estes’den Ursula’ya, Dr. Stutz’dan Pericolo’ya içimdeki gölgeye ve karanlığa bakarken, kendi gölgenizi düşünmeye hazır mısınız?
Pericolo’nun Hikayesi
“Pericolo” ismini kullanma sebebim; eski bir zamanda bir arkadaşımın bana Pericolo diyerek seslenmesi ve benim anlamını sorduğumda “İtalya’da kadınlara söyleniyor neşenin tehlikesi anlamına geliyor.” demesine dayanıyor.
“Neşenin tehlikesi” cümlesini duyduğumda kendimle alakalı bir sırra ulaşmış gibi hissetmiştim. Çünkü; insanlar ne kadar hayat dolu, ne kadar enerjik olduğumu söylediklerinde, içimde aynı zamanda ölümü ve karanlığı hissediyordum. Bu nedenle içimdeki ikililiği kusursuz bir şekilde ifade eden bu kelimeyi sahiplendim. Böyle bir anlamı gerçekten var mı bilmiyorum, açıkçası umrumda da değil. Ben de yarattığı, doldurduğu anlamı seviyorum.
Psikoloğum bu durum için; “içindeki benliğin dışındakini hapsetmiş” derken,
Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabında Clarissa P. Estes hatırladığım kadarıyla bu durum için şöyle bir şeyden bahsediyordu; “hayatımız boyunca içimizde onlarca farklı benlik olur ve zaman geçtikçe, olgunlaştıkça bu benliklerden sıyrılarak kendi benliğimizin asıl özünü, bizi oluşturan şeyleri görürüz, açığa çıkarırız.”
Kısa zaman önce izlediğim belgeselde ise Dr. Stutz içimizde bulunan bu varlıkları anladığım kadarıyla ikiye ayırıyor;
Bir gölge yanımız, bu gölge taraf her bir insanın içinde yer alıyor ve bu gölgeyi bizim görmezden geldiğimiz, örselediğimiz, sakladığımız, utanç duyduğumuz tarafımız/taraflarımız oluşturuyor. Aslında bu geçmişten gelen gölgemizin tek istediği şey hayatımıza dahil olmak, kabul edilmek ve sevilmek.
Diğer bir varlık ise “X tarafı” zihnimizde ya da içimizde bize sürekli olarak fısıldayan; kötü olduğumuzu, başaramayacağımızı, ne anlamı olduğunu soran (ki hepimizin zihninde bu kötü karakter bambaşka şeyler söylüyor) bizi havlu atmaya zorlayan düşman. Bu varlık aslında hayat ile savaşımızı anlamlı kılan faktörlerden biri. Basit bir düşünce ile kötü karakterlerin olmadığı bir filmde kahramanın da anlamının olmayacağı gibi.
Gölgeler söz konusu olduğunda Ursula’dan şöyle bir alıntı yaparak devam edeceğim;
“Gölge, ruhumuzun öteki yüzü, bilinçli zihnin karanlık kardeşidir. Kabil, Caliban, Frankenstein'in canavarı, Bay Hyde. Dante'yi cehennemde gezdiren Vergilius, Gılgamış'ın dostu Enkidu, Frodo'nun düşmanı Gollum. Ruhunuzun ikizini taşıyan hayalet. Mowgli’nin Boz Kardeş’i; kurtadam; kurt, ayı, binlerce halk masalındaki kaplan; yılan Lucifer. Gölge bilinçli ve bilinçsiz zihnin arasındaki eşikte bekler ve rüyalarımızda ona kardeş, dost, hayvan, canavar, düşman, rehber olarak rastlarız. O, bilinçli benliğimize kabul etmek istemediğimiz, kabul edemediğimiz her şeydir; içimizde bastırılmış, inkâr edilmiş ya da kullanılmayan tüm özellikler ve eğilimlerdir. Jolande Jacobi, Jung'un psikolojisini tarif ederken şöyle der: "Gölgenin gelişimi ego'nun gelişimine paraleldir; ego'nun ihtiyaç duymadığı ya da faydalanamayacağı nitelikler bir kenara bırakılır ya da bastırılır, böylece de bireyin bilinçli yaşantısında pek az rol oynar ya da hiç rol oynamazlar. Aynı şekilde, bir çocuğun gerçek bir gölgesi yoktur, ancak ego'sunun istikrarı ve kapsamı arttıkça, gölgesi de belirginleşir. Jung'un kendisi de şöyle demiştir: "Herkes bir gölgeye sahiptir, bu gölge bireyin bilinçli yaşamında ne kadar az içeriliyorsa, o kadar kara ve yogun olur.” Başka bir deyişle, gölgenize ne kadar az bakarsanız, o kadar güçlenir, sonunda bir tehlikeye, kaldırılamaz bir ağırlığa, ruhunuzun içindeki bir tehdide dönüşür.”
Buraya kadar dahi insanların gölgeler, benlikler hakkında söyledikleri ile biraz daha derinlere inebilir gölgemizi biraz güneşe çıkarabilirmişiz gibi geliyor. Geçmişime baktığımda aklıma, bazı arkadaşlarımın bana, “Sen kendini bulma konusunda benden daha iyisin.” dediği anlar geliyor. Ben de kendimi arama konusunda iyi olduğumu düşünüyor; anılardan ziyade hislerime, düşüncelere daldığım bir günlük tuttuğum için gölgemi, karanlık tarafımı tanıyabildiğimi düşünüyordum.
Fakat şimdi öylece durup kendime baktığımda, kendim dediğim varlığın hiç tanımadığım birine dönüştüğünü görüyorum ve tanıdık bir şeyler ararken “ah derinliğimi kaybediyor gibi hissediyorum.” diyorum. Kendime çok acımasız konuştuğum oluyor, gerçekten savruluyorum ve Kafka’nın hamam böceğine dönüşmesi gibi sanki ben de gölgeme dönüştüm.
Gölgene dönüşmek metaforu; lisedeki psikoloğumun içindeki benliğin dışındakini hapsetmiş cümlesi ile Dr. Stutz belgeselindeki “gölge” kavramı ile birleşince bende birkaç gün önce bir aydınlanma yaşattı.
Bu bir sabah uyandığımda olmadı; savaştım, sevdim, tanımaya çalıştım ve anlamaya, şimdi ise Prenses Mononoke’nin bir sahnesinde; iblise dönüşen yaratığın içinden kurtulmaya çalışan Mononoke gibiyim. Potansiyelimi hissediyorum fakat onu nasıl kullanacağımı, elimi kendime nasıl uzatacağımı bilmiyorum.
Üstelik bence sadece kendi gölgemiz ile ya da X tarafımız ile savaşmıyoruz. İçinde yaşadığımız toplumun, çevrenin, şehrin gölgeleri ile savaşıyoruz. Kendimiz olmaya, kendimizi bulmaya çalışırken yargılar ile örülmüş bir labirentten sağ çıkmamız gerekiyor.
O zaman hepimize gölgesi ile tanışma sürecinde bol anlayış ve sevgi diliyorum, yargılar ile savaşında bolca güç.
Siz gölge yanınız ile tanıştınız mı? Bu kavramlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
📸 Kovboy Kızlar da Hüzünlenir’in Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz.👀