Düş Peşime #7: Ben Deli Bir Yazara Aşık Oldum: Tom Robbins
GİZEMLİ, VAHŞİ VE HİPNOTİK BİR ŞEY ❤️🔥🪩🐉
Tom Robbins’i sanırım çoğu insan “Parfümün Dansı” eseri ile biliyor. Benim Robbins’le tanışmam daha farklı gerçekleşti ve açıkçası “Parfümün Dansı” okuduğum son kitabı.
Ağaçkakan hakkında bir bülten hazırlarken Robbins hakkında araştırma yapmıştım, Şimdi oldukça heyecanlı bir şekilde sizinle ve Robbins ile yeniden buluşacağım.
Hadi başlayalım! 🐲
Robbins özel hayatının gizliliği ile bilinen bir yazar ve röportajlarında dahi güneş gözlüklerini çıkarmadan kadraja küstahça gülümseyen biri. Linda Richards ile gerçekleştirdiği röportajında gayet açık ve durumdan hoşnut bir şekilde “İnternette benim hakkımda asla doğru bir şey öğrenemezsiniz.” diyor.
“Çalışmalarım üzerindeki etkilerden biri Frank Sinatra'nın popüler bir şarkısıdır. ‘I've Got You Under My Skin.’ Çünkü şarkıyı kesinlikle, saplantılı bir şekilde aşık olan bir adamın bakış açısından söylüyor. Yani, muhtemelen psikolojik olarak onun için tehlikeli olacak kadar aşık. Yine de arada sırada kelimelerle sanki bipolarmış gibi oynamaya başlıyor.
Bir süre kelimelerle oynayıp durduktan sonra aşırı duygusal tutkuya geri dönüyor. Bu şarkıyı duyduğumda ve gerçekten dinlediğimde Sinatra'nın şarkıda ne yaptığını fark ettim. Dünyayı bu şekilde gördüğümü fark ettim. İşimi bu şekilde görüyorum.
Sadece yazmak, kendi ruhani yolumu takip etmek ve hayattan zevk almak istiyorum ve bir tür medya figürü, ikonu ya da küçük bir ünlü olmak zorunda değilim.”
Benim için o alışılagelmişin dışında bir bilge. Sükunet ile sarmalanmış bir budistden veyahut ermişten ziyade hipnotik gülümsemesi havalı gözlükleri ile yarattığı dünyanın arkasından sana bakan, içinde muhteşem yaratma gücü ile seni rüyalara sürüklerken “gerçeğin paradoksallığını” düşündüren bir zen ustası. İçinde yaşam enerjisi ile dolup taşan ve tüm tabuları yıkmak için yanında bir dinamit taşıyan kanun kaçağı…
"Gerçeklik çelişkilidir. Ve paradoksaldır. Eğer evrenin doğasını tanımlamak için tek bir kelime seçmek zorunda kalsaydınız, sanırım bu kelime paradoks olurdu. Bu atom altı seviyeden sosyolojik, psikolojik, felsefi ve kozmik seviyelere kadar geçerlidir."
GİZEMLİ, VAHŞİ VE HİPNOTİK BİR ŞEY
Nerede rastladığımı hatırlamadığım bir yerden defterime Robbins’in eserleri hakkında şöyle bir not almışım;
Bir romanda 4 şey işlemek
Düşündür 🧐
Güldür 😂
Azdır 🔥
Merak ettir 👀
Evet Robbins dört dörtlük bir yazar! Yaşamaya değer bir hayatın sunduklarını, her seferinde her eserinde ustalıkla, kelime oyunları ile sunuyor.
“Yapmaya çalıştığım şey, diğer şeylerin yanı sıra, fantezi ve maneviyatı, cinselliği, mizahı ve şiiri edebiyatta daha önce hiç görülmemiş kombinasyonlarla karıştırmak. Ve sanırım bir okuyucu kitaplarımdan birini bitirdiğinde - eğer okuyucu kitabı bitirirse - onun bir Fellini filminden ya da Grateful Dead konserinden sonra içinde bulunacağı durumda olmasını isterim.
Yani yaşam gücüyle büyük, önlenemez ve tahmin edilemez bir şekilde karşılaşmış ve sonuç olarak merak duyguları uyanmış ve tüm olasılıkları genişlemiş olsunlar.
Aynı zamanda, bir romanın mutluluk için bir rehber kitap olması gerektiğini düşünmüyorum, bir kişinin kişisel acılarının ve hayal kırıklıklarının günlüğü olması gerektiği gibi, ne yazık ki bugün çoğu romanın olduğu gibi. Bence en önemli romanlar, şehrin dışındaki tepelerde uluyan çakallar gibi olanlardır. Gizemli, vahşi ve hipnotik bir şey.”
HER ŞEYE RAĞMEN NEŞE
Robbins’in kişisel sloganım dediği “Her şeye rağmen neşe” cümlesine, hakkında araştırma yaparken pek çok kez karşılaştım ve kendimi her kötü hissettiğimde bana cankurtaran olması için bu cümleye yapıştım. “İşe yarıyor mu?” Derseniz, biraz üzerine düşününce evet…
“Benim dünyaya bakışım Kafka'nınkinden çok da farklı değil. Aradaki fark, Kafka'nın bunun kendisini mutsuz etmesine izin vermesi, benim ise bunu reddetmem. Hayat çok kısa. Benim kişisel sloganım her zaman şu olmuştur: Her şeye rağmen neşe. Sadece [akılsızca] neşe değil, her şeye rağmen neşe. Eşitsizlikleri, acıları, yozlaşmayı ve tüm bunları kabul etmek ama bunların beni üzmesine izin vermemek. Ve bunu diğer insanlara da savunuyorum.”
DÜNYANIN EN TEHLİKELİ YAZARI
İtalyan eleştirmen Fernando Pivano bu süper havalı tanımı ile Robbins’e nasıl hissettirmiş bir bakalım mı?
Fernanda Pivano size neden "Dünyanın en tehlikeli yazarı" dedi?
“Bu aşırı cömert olsa da hoş bir şekilde gurur verici övgü, İtalya'nın önde gelen ulusal gazetesi Corriere Della Sera'da yayınlanan bir eleştiride yer aldı. Birkaç ay sonra Milano'da bir davette Sinyora Pivano ile tanışma fırsatı bulduğumda, ona beni neden bu kadar tehlikeli bulduğunu sordum. Ağır aksanlı İngilizcesiyle, "Çünkü önemli olan tek şeyin aşk olduğunu ve geri kalan her şeyin büyük bir şaka olduğunu söylüyorsunuz" dedi.
Açıkçası, söylediğim şeyin bu olduğundan emin değilim ve "Çünkü statüko için, donuk aklın tiranlığı için büyük bir tehditsiniz" diye cevap vermesini tercih ederdim. Ama yine de bu unvana değer veriyorum. Kendimi James Bond gibi hissettiriyor. Ya da Bond'un kötü adamlarından biri gibi.”
Şimdi sıra onunla tanışma hikayeme geldi!
Tom Robbins ve Neoteni
Neoteni; “genç kalmak” anlamına gelir ve Robbins’e göre insanlık ilerlediyse eğer bunun sırrı; ciddi, sorumlu ve tedbirli olmamız değil, neşeli, asi ve olgunlaşmamış olmamızda gizlidir.
İşte gençliğin ateşinde, savrulan, meraklı düşlerinde ve düşüşlerinde böyle büyük bir potansiyel var diyebilirim. “Genç kalma” enerjisine ve keşfetme, deneyimleme arzusuna en çok yakışan kitaplar derlemesi olsa, bence Robbins’in eserlerinin bu seçki içerisinde olması gerekir.
Tam da 20 yaşında bir çıtırken parlak ve eğlenceli kurguların, küstah konuşmaların sahibi bu bilge yazar ile nasıl tanıştım ve eserleri nelerden bahsediyor? Birlikte keşfedelim mi?
Tom Robbins’le tanışmam ve düşler ülkesinin seyyahı olmam şu şekilde gerçekleşti; Çanakkale’de üniversite okuduğum dönemde yeni açılan bir barda çalışmaya başladım.
Barın müşterilere kapalı üst katı tamamen kitaplar ve bazı eşyalar; rengarenk kupalar, çeşit çeşit bardaklar, minik tabaklar, dekor eşyaları ve tablolar ile donatılmış bir haldeydi. Bu kitaplar ve eşyalar eski sahiplerinden bize kalan armağanlar ve hatıralardı.
Çatı katına çıktığım zamanlar kendimi tozla kaplı bir cennette hissederdim ve bu cennette Tom Robbins krallığını ilan etmişti. Veyahut benim karşıma çıkan kitaplar “tesadüfen” onun eserleriydi. Kitaplarının arka sayfalarında yazanlar, bana merak ettiğim çoğu şeyi sunacak eserler olduğunu kanıtlar nitelikteydi.
İlk defa oradan bir kitap ödünç almam “Nietzsche Ağladığında” ile başladı ve kısa bir süre sonra barın kapanması ile devam eden süreçte, barın ortaklarından birinin en yakın arkadaşımın ev arkadaşı olmasıyla beraber, kitap cennetinden benim payıma küçük bir Tom Robbins külliyatı ve diğer hoşuma giden bazı kitaplar oldu.
Sirius’tan Gelen Kurbağa 🐸
‘Sirius’tan Gelen Kurbağa’ ilk okuduğum kitabıydı ve açıkçası biraz zorlandım, Robbins dahiyane ve zor betimlemeleri ile beni “para, para, para” diyen bir dünyaya sokmaya çalışırken, sanki elimden çekiyordu.
Benim sürekli dikkatim dağılıyordu, arkama bakmadan duramıyordum çünkü aynı zamanda - bu kadar basit bir şekilde değil kesinlikle ama şöyle diyordu “yanılsama, yanılsama, yanılsama”.
Uçarı ve bilge bir şekilde işlenmiş bu roman bir borsa simsarı ve Timbuktu’dan gelen aykırı bir tiplemenin hikayesi etrafında örülürken, gerçekliğin bilinmeyen yanlarını güneş gibi aydınlatıyordu.
Tabi bu yüzden, güneşe çıplak gözle bakmak ne kadar zorsa, neredeyse bi’ o kadar zorlandım. Fakat buna değerdi ve değdi. Benim gibi hayatın gizemleriyle, “gerçek” ile kafayı bozmuş ve size anlamlı gelecek bir şeyler söyleyecek birini, üstelik bunu kendi üslubuyla, direkt olarak söylemek yerine, bir dünya yaratıp, o dünyaya dahil olduğunuz sürece öğrenebileceğiniz bir yaratım, bir kitap arıyorsanız bunun için kitaplarının arka kapaklarında küstahça gülümseyen Tom Robbins nokta atışı olabilir.
Sirius’tan Gelen Kurbağa’dan bir alıntı ile size minik bir kanıt vermem gerekirse;
“Au contraire. Sana en çok gereken şey bir çarpışma, çünkü çarpışmalar dönüştürür. İlişkiler tatmin edici olabilir, ama ancak bir çarpışma dönüştürür onları. Kültürler için de, insanlar için de böyledir bu. Tarihsel örnekler vereyim mi?”
“ Nereden çıkardınız, Bay Küstah, benim dönüşmeye ihtiyacım olduğunu?”
“ Çünkü biz bunun için yaşıyoruz. Gayet açık. Yoksa sen, borçlarımızı ödemek için mi yaşıyoruz sanıyorsun?”
Dur Bir Mola Ver
Dur bir mola ver. Hepimizin öyle ya da böyle buna ihtiyacı var değil mi? Küçük bir mola vermeye. Her şey öyle hızlı değişiyor, var oluyor ve işliyor ki kendi benliğimizi, ne yaptığımızı, ne için yaptığımızı bile unutabiliyoruz. Hayat dediğimiz bir çarkın içerisinde büyük bir illüzyon içerisinde “hayatı” unutabiliyoruz. Kendimizi unuttuğumuz gibi.
‘Dur Bir Mola Ver’ romanını Tom Robbins yay burcu olarak tanımlamış, bir yay burcu olarak tabiki bu beni bir mıknatıs gibi iyice kendine çekti.
Burçlara inanan var mı bilmiyorum fakat her şey birbiri ile iç içe geçmiş muazzam bir örüntüye sahipken, bir kitabın yay burcu olması neden olmasın?
Bu eşsiz, balyoz etkisine sahip, aynı zamanda aşırı eğlenceli ve sürükleyici bir olay örgüsüne sahip olan eser; sıra dışı çingene bir kadın olan Amanda ve sanatçı Ziller arasında geçen bir hikaye ve kolları İsa’dan, Pan’a kadar uzanıyor. Kitabın arka kapağında şu sözler yer alıyor; “Ölüm korkusu köleliğin başlangıcıdır.” Kaybetmekten ve kazanmaktan öte bir hayat arayanlara…
Bazılarımız bunu istiyor ve arıyoruz diye düşünüyorum. Bu konu da yalnızca Amanda, Ziller, Robbins ve henüz tanışmadığım kişiler ile ben olamam biliyorum. Yine ve her şeye rağmen kendi gerçekliğini arayan ve yaratan insanlara inanıyorum. Rüyalarımda farklı bir gerçeklikte Amanda oluyorum.
Beni biraz bile olsa ciddiye alacak kimselere bu kitabı öneriyor, sözlerimi “Kazanacak ve kaybedecek hiçbir şey yok” diyerek şimdilik sonlandırıyorum.
“İnsanoğlunun kaderi midir: Hakikate en çok yaklaştığı anları bir yalan özlemiyle geçirmek?”
Sıska Bacaklar 🦵
Hemen ardından ‘Sıska Bacaklar’ eserine geçiyor ve sizi doğuya doğru uzanan bir hikayeye; bir arapla bir yahudinin New York’ta açtığı bir restorana, bir ressamın kendi bulma savaşına, nesnelerin konuştuğu sedefli deniz helezonuna ve boyalı sopaya başka bir perspektiften bakmaya, muhtemelen sizin de bilmediğiniz gerçekleri öğrenmeye sizi davet ediyorum.
İzabel… Soruyorum sana kaç tül perde düşürebildin yaşamı gören gözlerinden, zihninden, seni sen yapan her şeyden?” Bir keresinde Ellen Cherry’e arkadaşı “Senin gibi resim yapabilmek için herşeyimi verirdim.” demişti. Cevap olarak “Ben her şeyimi verdim.” cümlesi süzülmüştü ve bir süre azametli bir tavırla kalmıştı havada. Kaçımız gerçekten tutku duyduğu bir şeye her şeyini vermiştir? Kaç kişiyiz tutkusunu bulabilen?
B. Bira 🍺
‘B. Bira’ eserine/cerezine; bira hakkında bazılarımızın hiç bilgiye sahip olmadığı, vay canına dedirten bilgileri çok tatlı ve oldukça kısa bir hikayede bize sunuyor.
"Cesaret nerede bulursan oradadır. Tamam, nerede bularsan oradadır diyorum ama bir şişeden - ya da bir kitaptan veya bir vaazdan- aldığın cesaret, yüreğinden gelen cesaret kadar saf ve kuvvetli değildir. Senin cesaretinse yüreğinden geliyor, Grace bu beni bayağı etkiledi."
Ağaçkakan 🐦
‘Aşkı kalıcı kılmayı kim biliyor?’ Aşka ve aşkın ne olduğuna, uzaylılara, piramitlere, kızıl saçlılara dair bir anlatıya yelken açmak isterseniz, bu romanda altını çizeceğiniz onlarca sayfa olduğuna eminim. Üstelik romanın son sayfasında hakiki bir gülümseme ile okuyacağınız bir son sizi bekliyor.
“Mutlu bir çocukluğa sahip olmak için asla geç değil.”
Bu yazıyı yazmamın ardından tam 1 yıl 6 ay geçmiş. Bu süreçte yaramaz çocuğun ‘Parfümün Dansı’ ve ‘Kovboy Kızlar da Hüzünlenir’ kitaplarını bitirdim. Yine ve yeniden aşık oldum. Geçtiğimiz hafta ise 9 Şubatta Robbins'in dünyaya “adios, amigos!” dediğini öğrendim. Gözlerim doldu, canım baya sıkıldı. Sonra onun sevdiği şarkıları açarak dans ettim. “HOŞÇAKAL!” diye bağırdım. “Yine görüşeceğiz. Umarım uzun bir süre sonra görüşeceğiz çılgın bilge!”
Hoşçakal şeftali turtam, tanıdığım en acayip, en havalı, en baş döndürücü adam.
Bazen zihnimin kıvrımlarında bir ejderhaya binip Tom Robbins’in renkli dünyalarında keşfe çıkıyorum. Başlarda bu dünyaya alışmak için derin nefesler almak gerekiyor, her şey bir o kadar tanıdık ve yabancı gözüküyor. Aklınıza gelmeyecek betimlemeler ile size dejavu anları yaşatıyor ve bazı anlar “Bir dakika! ANLIYORUM, ANLIYORUM, ANLIYORUM” diyorsunuz, çoğu zaman ise “Vay be!”
Sizi de bu fazla renkli, bilge, uçarı kaçarı dünyalara davet ediyorum. Belki birlikte unuttuğumuz gerçekleri kucaklar, kazanacak ve kaybedecek hiçbir şeyin olmadığı düşüncesi ile rahatlarız.
Gençliğe, asi ve neşeli ruhlara, olgunlaşmamış meyvelere!
Siz hangi Robbins dünyasıyla tanıştınız ya da tanışmayı iple çekiyorsunuz?✨
💌 Kovboy Kız Çağrısı:
Eğer istersen, gitmeden…
❤️🔥 Kalbini bırakabilirsin, 📝 Düşünceni yorumlara savurabilirsin, 🔁 Başka kovboylarla paylaşabilirsin, 📩 Ya da sevdiğin bir ruha “Bak, bu senlik!” diye gönderebilirsin.
📸 Kovboy Kızlar da Hüzünlenir’in Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz.👀
🎴Dijital Dükkan’dan dünyanızda yer edinebilecek yaratımlarımı edinebilirsiniz.
🎧Yaptım bir delilik! KKH artık Spotify’da!