Düşler&Düşüşler #17: Anne Ağaçlar mı Daha Çok Kiremitler mi?
“İnsan sonsuzluğa kadar yaşayacaksa, kalbiyle yaşamalı.”
Kovboy Kızlar da Direnir’den herkese kocaman bi’ merhaba!
Nasılsınız? Umarım güzel bir hafta varlığınıza eşlik eder bir haldedir.
Bu hafta bültende ilk yazılarımdan biri olan “Anne, Ağaçlar mı Daha Çok Kiremitler mi?” ile birlikte olacağız ve yaş almaktan, büyümekten bahsedeceğiz. Tabii
ile gerçekleştirdiğimiz röportajda imzalı kitap hediyelerini kimlerin kazandığını da söyleyeceğim.Hadi başlayalım. 🎉
Sanki Çocukken Bulmuştum
Çevremde benden büyük insanlara yaşımı söylediğimde, “Aaa, ne güzel, en güzel yaşlarındasın. Tadını çıkar.” cevabını alıyorum. Bense pek böyle düşünmüyorum. 20’li yaşların daha çok kendini aradığın, dünyadaki yerini aradığın, sorguladığın, “Ben kimim? Ne yapacağım? Ne yapmak istiyorum ve ne yapmamak istiyorum? Benim bu dünyadaki yerim ne?” gibi sorularla boğuştuğun, arayış yılları olduğunu düşünüyorum.
Üstelik benim 24 yaşım, korkularımın hortladığı, benim de buna karşın ya meydan okuduğum ya da bir köşede büzüşüp kaldığım bir süreci de beraberinde getirdi. Yani neyin tadını çıkaracağım? Nasıl çıkaracağım? Gündem beni boğmadan nasıl var olacağım? Ayaklarımın üzerinde mi duracağım? Kendimi mi bulacağım? Dünyayı mı keşfedeceğim, yoksa kendimi mi? Sanki bu yaşlar böyle bir sorular cümbüşü.
Son iki senedir doğum günümün gecelerinde saatlerce ağlıyorum; kasıtlı olarak yaptığım bir şey değil ve hatta iki sene önce ağlarken bilincimi kaybetmişim. Sabah şiş gözlerle uyandığımda gece ağladığımı fark ettim. Arkadaşımsa saatlerce durmadan ağladığımı ve neden ağladığımı sorduğunda, “Hayatta ağlanacak çok şey var.” dediğimi söyledi…
Sanki bilinçli olarak bilmediğim şeylerin acısını çekiyorum.
Sanki çocukken bulmuştum ve büyüdükçe kaybediyorum; neyi kaybettiğimi bilmeden arıyorum.
O zaman Seni Ağaçlar Kadar Çok Seviyorum 🌳
Annemle, benim hatırlamadığım fakat annemin hiç unutmadığı bir anımız var. Çok küçükken, sanırım 4 yaşlarımda, camdan dışarı izlediğimiz zamanlarda anneme sürekli, “Anne, ağaçlar mı daha çok, kiremitler mi?” diye sorar, annem de “Ağaçlar.” diye cevap verince, “O zaman seni ağaçlar kadar çok seviyorum.” dermişim.
Bu küçük anıyı çok seviyorum. Bu anıyı sevdiğim kadar da çocuk Feriha’yı seviyorum. O zaman sanki şimdiye göre çok daha bilgiliymişim. Herkese verebildiğim saf bir sevgim varmış. Hatta sanki çok daha güçlüymüşüm.
Mesela 6 yaşındayken, bir arabanın bana çarpması sonucu bacağım kırıldığında, annemle arabada hastaneye giderken ağlamak yerine annemin gözyaşlarını silip, “Anne, ağlama, canım yanmıyor.” dediğimi hatırlıyorum. Şimdi böyle bir şey yapabilir miyim, bilmiyorum.
Veyahut seneler sonra ikinci bir trafik kazamı ailemle yaşadığımda küçük kardeşimi kaybetmiştim. Mahkeme sürecinde bir psikolog benimle görüşmüştü ve şoförden şikayetçi olup olmadığımı sorduğunda, “Şikayetçi değilim, onun da ailesi ve çocukları var. Çocuklarından ayrı kalmasını istemem.” demiştim. Bu sözlerimi mahkeme günü okuyan hâkim, “Bu çocuğun tüm dünyayı sevecek kadar kalbi var.” diyerek kalbimi sonsuz hissettirmişti. Fakat bu kalbi koruyabildim mi?
“Nasıl olmuşsa olmuş, her şeyin farkında olduğun halde saf kalmışsın.”
— Lale Müldür, Bizansiya S:48
Haller Leyla
Çocukluğumu düşünüyorum. Lale Müldür’ün Haller Leyla kitabının “Antalyalı Genç Filozof ve Tuhaf Eşzamanlılıklar” adlı bölümünde Lale Müldür, bir imza gününde yaşadığı diyalogları aktarıyor:
“Hep aynı yüzler, hep aynı meslekleri yaptıkları için, zaman hep yerinde sayıyor, hatta geriliyor; çünkü saat 6’dan sonra 7 olduğunu biliyorsan, bu zamanın akmadığını gösterir. Bu insanların yaşlanmadığını, aksine gitgide gençleştiğini gösterir. (Bu arada, bu düşünceye katılmak zorundayım, çünkü 15 yaşında iken kendimi 100 yaşında gibi hissediyordum. Giderek gençleşiyorum gibi geliyor bana.)
“Nitekim,” diyor Uğur Kulaç, “ihtiyarlar çocuk gibidir. Ölüm de yeniden doğuştur.”
Çocukluğumu şimdiki halimden daha olgun görmek bu diyaloglarda biraz anlam kazanıyor. Bu bölümü okuduktan kısa bir süre sonra da Instagram’da kitap alıntıları paylaşan bir hesapta karşıma Oscar Wilde çıkmıştı:
“Ruh, bedenin içinde yaşlı doğar; beden de ruhu gençleştirmek için yaşlanır.”
Bu iki alıntının birbiriyle mükemmel bir uyum içinde olduğunu düşünüyorum. “Yaşlı doğma” olgusunu somut bir şekilde görebildiğimiz “Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi” filmi geliyor aklıma. Gençleşen ruhu bir beden olarak görebiliyoruz.
Kendi günlüklerime baktığımda da bazen şöyle diyorum: “Önceden daha derin şeyler yazıyormuşum, şimdi ise sadece hayatımdan şikayet ediyorum.”
Büyüdükçe gençleşiyor olabilir miyiz gerçekten?
Yaşlılık hakkında, nereden gördüğümü hatırlamadığım bir cümle daha var aklımda. Çok uzun bir zaman önce görmüştüm. Birisi şöyle bir şey söylüyordu:
“Yaşlanıyoruz çünkü çevremizde gördüğümüz herkes yaşlanıyor. Biz hiç yaşlanmayan birilerini görmedik, görsek belki de hiç yaşlanmayacağız.”
Bu cümleler de beni etkilemişti. Mümkün olabilir mi?
“Yaş almak” bile bence garip bir olgu. 25 benim için neyi ifade edebilir ki? Sanki bu bir tanımlama, anlama çabası ve bir sınır. Benim için hiçbir şey ifade etmiyor.
Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabında Clarissa P. Estes, yaşımızı savaş yaralarımız ile hesaplamamızı öneriyordu. Bunu çok daha anlamlı ve derin buluyorum:
“Yaralarımı öpüyorum. Ruhumdakileri saymadım ama sadece bedenimdekilerle 5 savaş yarası yaşındayım. Yaralarım benim parçam. Onlar olmasaydı kim olurdum ki ben?..
Çocukluğumu seviyorum, verdiğim tepkilere gülüyorum. Sevgi dolu bir çocuk olmam içimi ısıtıyor…
Çok teşekkür ederim kendime, çocukluğuma, en güzel, en saf, sevgi dolu halime, savaştığın için teşekkür ederim, sevgi dolu olduğun için, hâlâ içimde olduğun için. Seni asla kaybetmeyeceğim. Sen en güçlü yanımsın.”
26.05.21 – 14:36
Belki bir gün biri yaşımızı sorduğunda, “… savaş yarası” yaşındayım deriz.
Ayrıca bu yaş ve yaşlanma kavramlarını konuştuğumuz sayıya Robbins’in Parfümün Dansı kitabını da ekleyebiliriz. Orada da yaşlanmayı durdurmaya çalışan ve evet, bunu başaran karakterlerin hikayelerine tanık oluyoruz.
“İnsan sonsuzluğa kadar yaşayacaksa, kalbiyle yaşamalı.”
— Tom Robbins, Parfümün Dansı
Yaşlılık, hep uzakta tuttuğumuz bir şey olsa da bazen yaşlı halimi merak ediyorum. Bu sene saçımda ilk beyazımı gördüm ve bunun nasıl ilerleyeceğini düşlüyorum. Dilerim ki yaşamın izlerini taşımayı hep severim. Savaşmadan, sevişerek dönüşmek istiyorum. Dün, uzun bir süre sonra ilk defa bir arkadaşım kahve falıma baktı ve “Sen yaşlı bir ruhsun, bedeninin yaşına uyum sağlarsan her şey iyi olacak.” dedi.
Umarım bu yaşlı ruhu ve genç bedeni dengelemeyi, sınırlarımı çizmeyi öğrenirim. Kendimi sevdiğim kadar ciddiye de alırım. Yeteneklerimi benimser, gülmeyi bir şeylerin aracı olarak değil, sadece amacım olarak var edebilirim.
Bu alanı, yaşamı ve yaşamayı “Ağaçlar kadar çok seviyorum!”
Çocukluğumdan ve nice yaşlarımdan sevgiler!
Sahi, siz kaç savaş yarası yaşındasınız?
🤠 VE GÜN BATIMINDA 3 KOVBOY KIZ BELİRDİ! 🌅
”Atına binip gün batımının kalbine doğru yola çıkarken yanına alacağın tek şey ne olurdu? Bir nesne, bir fikir, bir hayal ya da çılgın bir umut. Neyi seçerdin ve neden?” sorusuna gelen yaratıcı yanıtlardan en çok beğeni alan 3 maceraperest !✨
🌟
– Eşsiz bakır bilezikleri – Seçtiği kitap: Kovboy Kızlar da Hüzünlenir🌟
– Kovboy Şapkası – Seçtiği kitap: Arızanın Merkezine Seyahat🌟
– Kaybedilmiş Bir Hafıza – Seçtiği kitap: Her Şey Dans Ediyor
🎁 Kazananlarla iletişime geçeceğiz. ✨
❤️🔥 Oylamaya katılan tüm okuyucularımıza, kalbini açıp yazan tüm hayalperestlere teşekkür ederiz.
KOVPOY KIZ PARTİSİİİ! 🥳
Geçenlerde bir online buluşma hayal ettiğimden bahsetmiştim. İşte bu buluşma, o buluşma.
Kovboy Kız Partisi’ne davetlisin!
Western temalı, bol kahkahalı, sürprizli bir akşam olacak. Katılanlara küçük bir parti kiti hazırlıyorum — ekran başında da olsa birlikte eğlenebileceğimiz bir şeyler olsun istiyorum.
Etkinlikten önce mini sorular hazırlayacağım, bizi hem gülümsetecek hem düşündürecek.
Belki de yeni dostlukların ilk cümlesi o sorulardan biri olacak, kim bilir?
Katılmak istersen aşağıdaki formu doldurman yeterli.
🌵🤠🎈
Adios, amigos!
Özgür, asi ve neşeli kalın! ❤️🔥
Gülüşme üzere.
💌 Kovboy Kız Çağrısı:
Eğer istersen, gitmeden…
❤️🔥 Kalbini bırakabilirsin, 📝 Düşünceni yorumlara savurabilirsin, 🔁 Başka kovboylarla paylaşabilirsin, 📩 Ya da sevdiğin bir ruha “Bak, bu senlik!” diye gönderebilirsin.
📸 Kovboy Kızlar da Hüzünlenir’in Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz.👀
🎴Dijital Dükkan’dan dünyanızda yer edinebilecek yaratımlarımı edinebilirsiniz.
🎧Yaptım bir delilik! KKH artık Spotify’da!
“Bu çocuğun tüm dünyayı sevecek kadar kalbi var.” 🥺
ayy ilk kez yarışma kazandım <3